Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye!*
Bir ülkenin bağımsız olmadığını nasıl anlarız?
Devlet olarak kendini ve halkını koruyup kollayan yapı, bağımsızdır.
Bir ülke hayal edelim şimdi… Bu ülkenin nüfusunun 70 milyon olduğunu varsayalım. Bu yetmiş milyonda kaç kişi “öğrenci” olabilir? Açık Öğretim’de okuyanlar dahil edildiğinde de 20 milyon vatandaşı “öğrenci” olsun. Her bir öğrenciye yıllık sekiz ciltli bir harita metod kullanımı baz olarak alarak düşünelim. Sonuç ne olur? Yanıtlayayım mı? Eğer o ülke kendi kağıdını üretmiyorsa, kağıt ve dolayısıyla defter ve kitap ve onların en az maliyeti kağıt olan eğitim oldukça masraflıdır. Yani, parası olan öğrenebilir! Bu ülkede eğitim ve öğretim süresini istediğin yıla sınırla; parası olmayan öğrenemeyecektir!
20 milyon vatandaşı “öğrenci” olan ülkede -ki öğrenci “üretimden muaftır!”- geriye kalan 50 milyonun tamamı çalışmıyor, doğal olarak. Bebekler ve öğrenim çağına gelmeyen “çocuk” nüfusu da yaklaşık olarak 10 milyon varsayalım. Yaşlı ve emekli nüfusu da 10 milyon olsun bu hayali ülkenin. Demek ki bu 70 milyonluk ülkede çalışmaya elverişli insan sayısı 30 milyondur. Bu 30 milyonun 10 milyonu da kolluk kuvveti olsun… Demek ki çalışmaya elverişli vatandaş sayısı 20 milyondur. Yani, 2 kişi öğrenci, hasta, bebek, yaşlı ve çalışamayacak durumda olan diğer 5 kişiye bakmak zorunda! Ve bu hayali ülkede işsizlik oranı da devletin resmi rakamıyla % 10 olsun. Daha fazla olacaktır, kuşkusuz. Neden mi? Kağıdını bile üretmekten aciz de o yüzden.
Bu hayali ülkenin kolluk güçleri 10 milyon, öğrencisi 20 milyon, yaşlı ve bebek çocuk nüfusu da 20 milyon ya; bu rakamların kendisi bile emperyalistleri buraya çekmeye yeter! Nasıl mı? Şöyle: 1 liradan 20 milyon alıcı demek 20 milyon lira demektir. Bu, eğitimde böyle ve sadece bununla o ülkenin temel kağıt gereksinimini karşılayacak ve fazlasını da üretebilecek fabrikayı kurmamak işten bile değildir ve sadece 1 yıllık gereksinim fiyatıyla o ülkenin tüm gereksinimleri karşılanabilir. Can alıcı soru şu: karşılanamıyorsa? O ülkede yaşayanlar o yöneticileri değiştirmek zorundalar! Değiştirmiyorlarsa da sürünmeyi hak ediyorlar ve hak ettikleri gibi de yaşarlar!
Peki, sürüngenlikten kurtulmak isteyenlere sürüngenler ve yöneticileri hangi gözle bakar?
Sürünmek istemeyenler kesin düşman ve “vatan haindir!” ve bunu söyleyenler de “vatan perver” olduklarından şüphe duyulmaması için buna benzer bir ad alırlar. Mesela, “milliyetçi”, “maneviyatçı” falan olurlar. Böyle olurlar ki, halklarının sürünmesi, onların “refah”ıdır. Onların alınları “ak”tır… onlar, temel gereksinimlerini karşılamadıkları halkının başına ne takacağını önemserler… asıl komik olanı da, hiçbir temel gereksinimi karşılanmayan ahali de bunu önemser. Bu bir umut kapısıdır bir bakıma. “Onlardan olursam” diye düşünülüp “güce tapılır”…
Yukarıda betimlenen hayali ülke, sizce, demokratik ve tam bağımsız olabilir mi?
* THKO’nun yayımladığı bildirilerin sonunda yer alan ve isteklerinin sloganlaşmış hali olan cümle. Doğan Avcıoğlu tarafından sistematize edilen Milli Demokratik Devrim görüşü ve tezinin sloganı.