İbn Fethullah…
( Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz… Mustafa Kemâl… )
Rusya’nın dağılmasıyla ortaya çıktığı iddia edilen “medeniyyetler çatışması” kavramı, aslında, emperyalizmin oryantalizm kavramı içerisinde ve “şark meselesi” kisvesine bürünerek “şark kurnazları”nın marifetiyle uygulanan bir kavram. Kavram, günümüzde, medeniyetler çatışmasını engelleyebileceği vaadiyle “dinler arası diyalog” adı altında sunulmak isteniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kriptolojisini yöneten kurumun başında da, emniyet teşkilatının ya da istihbarat teşkilatının başında da aynı düşüncede olanlar mevcut. İsimlerinin başkalığı, aynı makinada yontuldukları gerçeğini görmemizi engellemiyor… Pekçok kurumun ve kuruluşun yönetiminde olan bu zihniyetin ortak paydalarından biri “Amerika bizim dost ve müttefikimizdir!” görüşü. Aslında, haklılar… Amerika onların dost ve müttefiki… de… sorun da o zaten! Amerika, ONLARIN dost ve müttefiki! Türkiye’nin değil…
Kaldı ki, kendileri de Türkiye’nin “tekrar” Amerika ile dostane ve iyi ilişkiler içine girmesi gerektiği görüşündeler.
( Yazının başlığı ile söylediklerin arasında tutarlılık yok! diyen mi var?)
Kendilerine, anlam olarak “topluluk, camide ibadet edenler” diye dilimize çevrilen, arapça karşılığı da cemaat olan “kütle” ve bu kütlenin sağlık nedenlerinden dolayı Türkiye’ye gelemeyen(!) “hoca efendi”si, “dost ve müttefik” ABD’ye hizmet etmek maksadı ile ve onların CIA’sının koruması altında yaşadığı Utah eyaletindeki evinden dışarı çıkamadan… ama kütleyi yönlendirebilme marifetiyle neredeyse güçlerinin tamamıyla dinlerarası diyalog safsatasını topluma benimsetmek için uğraş verirken, kendisini ve cemaat mensuplarını destekleyen sadece ABD değil, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de kendilerine “örtülü ödenek”ten oldukça yüksek miktarlarda destek sağlıyor… ( Yoksa siz, hükümet üyelerinin ve partililerin sadece kendilerine ev aldıklarını ama orman arazilerini yandaşlarına peşkeş çekmediklerini; Güneydoğuda, ırak topraklarda dost ve müttefiklerinin yüzü suyu hürmetine kurulmuş bulunan başka ülke başkanları ile Mersin’de ortak şirket kurarak gümrükten mal kaçırmadıklarını/geçirmediklerini; çoluk çocuğuna sadece gemi aldığını, likit yumurta fabrikası açtığını, Litvanya’ya satılan mallar yüzünden Soros ile bile aralarının açılmadığını; ihalelerden alınan yüzdelik payların paylaşmasının cemaatler arasında taksim edilmediğini falan mı düşünüyorsunuz? Onlar, kendileri ve kendilerine yakın cemaatlerin ceplerine indirdikleri paraların hesabını – belki bu dünyada vermezler… Onlar da “dost ve müttefiklerine sığınırak” haysiyet divanı’na gitmekten kurtulurlar belki ama… Ya Allah varsa? Ötede ne yapacaklar? O kadar insanın rızkını ( Beyt’ül Mal’ını ) nefslerine hicret ettirerek – ödememek için seçim kanunu değiştirmek istemiyorlar mı? Bir de utanmadan(!) “Tarih yargılayacak…” diyebiliyorlar… )
Sadece Fethullah Gülen değil, onun ibn’leri ( ibn, Arapça, oğul demektir. İbn Fethullah, Fethullah oğlu anlamına geliyor yani… ötesi, sizin ahlak ve bilgi kapasitenizin bir sonucu! Benim değil… İbn Sina dendiğinde neden başka bir anlam oluşmuyor hafızanızda? İşte fark da bu, zaten…) ABD’yi dost ve müttefik olarak göstermek için kıt’aları bindirmekle kalmıyor, istihbarat görevlisi askeri birliğin başına çuval geçirilirken askerlik yan gelip yatma yeri değildir! diyor… ve kendileri ebediyete göçenlere de “kelle” diye hitab ediyor! Heralde ibn Fethullah’ın Gençliğe Hitabesi şöyle olurdu:
“ Ey hala onuru olan ve haysiyet ve onurları için bizim dostlarımıza düşman olanlar! Biliniz ki, bizimle hiçbir ortak yanınız yoktur! Bizim birinci görevimiz memleketin dahili ve haricinde düşman olmasın diye ortada memleket bırakmamaktır! Böylece düşman da kalmayacaktır… İşte bizim anladığımız barışseverlik budur ve bu bizim en kıymetli hazinemizdir! Bizi bu hazineden mahrum etmek isteyen onur sahibi insanlar sokaklara çıkar, sokaktaki insanın çocuklarından oluşan askeri güç, bize, dostumuz ve müttefikimizin borsası kapandıktan sonra muhtıra verir ve bizi foseptik havuzunda yüzmek zorunda bırakırsa dahi; Ananıza Küfredenlerin Partisi ve onun öncesinde düşünce kapasitesi cenine eşdeğer politikacıların yarattığı yurt ve kurslar ve oralarda yonttuğumuz neferlerle dostumuzun emirlerini yerine getirmek için sizin onurunuzu yerden yere vurmaya ant içmiş olan bizleri yolumuzdan hiç kimse alıkoyamayacaktır… Damarlarımızda akan sıvının ortak adı kan olabilir ama, bizde, sizde akan kan mevcut değildir!
Ey onuru ve alınterini kutsal sayan avanaklar! Ey türkülerin ve kültürlerin barış içinde ve özgür bir şekilde yaşaması için bize ve dolayısıyla da dostumuza düşman olan gafiller! Ey dostumuzdan korkmayarak onun korkmasına ve bana olan desteğini geri çekmesine neden olan meczûblar: Sizler, tarih önünde yargılanacak ve en ağır cezalara mahkûm olacaksınız! Ne demek sömürgecilerin emrine riayet etmemek! Ne demek özgür ve tam bağımsız bir ülke! Sizler bu gerici düşüncelerle post(u)modern bu düzende kendinize yer bulabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Kendinize yer bulamadığınız gibi beni ve benimle aynı düşenceye sahip eşrafı da ortada kalıp yok olmaya sevkedenlerden hesap mutlaka sorulacaktır… Onuru olanların ülkesinde yaşamaya kimse beni mecbur bırakamaz! Ben, benim gibilerin yaşadığı bir ülkede ancak yaşayabilirim! Yaşasın benim gibiler! Muhtac olduğumuz kudret dost ve müttefikimizde mevcuttur!
(Toplu Eserleri Cilt bir. Sahife bir. Nüsha bir… Bizim Barışseverlik Anlayışımız ve Dostumuza Bağlılığımızın Alâmetleri. Ananıza Küfredenlerin Partisi Yayınları
Not: Kapağı açtığınızda karşınıza çıkan sayfada okuyabilirsiniz…)
Münir Bircan