Endam-ı nâküsûr…
Selahaddîn Eyyûbî Cebel-i Târık’ı aştıktan sonra, karşısındaki orduya mağlûp olmamak için, gemileri yaktırmış ya; bizimkisi o dem…
Yurdum insanı, hükümet kurma yetkisini kendisi verdiği sandığı hükümetlere hem söver hem de aç köpek gibi peşinden gider! Gerçi, hem açlık pâyidardır ve hem de emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda m”illet” nam nice köpeklerimiz mevcûd-u ahkâm! Yapacağımız da pek bir şey yok hani… Seveceksek, bunu bilerek seveceğiz!
Diyeceğim şu ki: vakti zamanında çok görmüş geçirmiş nice netekimlerimiz, nice by bilenlerimiz, nice tontonlarımız, nice bacılarımız ve dahi nice börtüböceklerimiz ( dileyen börteçine, der…), asenalarımız, curtlarımız ve yavru curtlarımız hep memleket sevdalısı olduklarındandır olacak; göççük amarika olalım deyû ellerinden gelenle yetinmenin yetmeyeceğini idrak ile tasavvur ettikleri, ve dahi üç üfürük bir osuruk salya sümük hoca efendi kem ile yollarını birleştirip birleşmeyenleri leşleştirip ülkemin adı ana ile başlar deyip anasını belli etmenin vicdani rahatlığı, sükûnu ve hûzuru ile mevlîd sonrası dansöz oynatarak halkımın dini ve estetik değerlerini bir potada eritmenin de haklı gururunu yaşayarak ve dahi işini layıkıyla yerine getiren evcil gösteri hayvanları benzeri kazandıklarını yeme telaşındalar ya; hey hat! Telâşîlerin kefaşelliklerinden muzdarip avâm, n’etsin, n’eylesin de tedârik etmesi na mümkîn sermayesi ile hiç olmazsa açlığını gidersin…
Kem söz sahibine aittir ya, nedendir sahipsizlenmez maddenin metafizik boyutu nam bir de kitap yazan zat, o zat ki zat-ı muhterem bu zart, telaffuzu müphem kelâm eyleyûp, el cevap na mümkîn suâller eyleyûb hatt-ı zatında da bu suâllere cevaplar uydurup da uydurduğu cevaplardan midesine nüfûs eden gazı salıvermesi bile ayrıca hikmet sayılan, hikmetinden suâl olunmaz’la yakîn temasını da şahane-i nefiselerinden bildirûb ayrıca her daim yepisyeni hikmetler de yumurtlayarak, sokaklarda dal taşak dolaşarak ve dahi bunu da kendisine bî zatihi ilham edenin kendini yaratan olduğunu da saklamayarak ki şu an kendini yaratanda saklanarak ikamet ettiğinden dem, bu kem zat-ı muhterem zart bî-hakkın yaratıcısının servetini mahfuz içûn mahsunların, mazlumların ve gurebanın da haklarını gasp ile ve bu gaspı da müktedirân ile içtimâi bir kûdret kutb-u şimâl eyleyûb maarifi mâ ârif de etmesinden mâda zabitânın dahi dahîline nüfûs eyleyûb haricen vekâlet edenlere vekil ve kil zerzevat ile de tarikât-ı şualarını galib ilân edüb, devlet-i âli osman’ın zaiinden derin bir teessür ile her daim bu vecd ile garbın afakını saran çelik zırhlı duvar ile mevcûdiyetlerini biât eyleyerek ve ama zevk-û sefalarını da sâfahat olarak sunmayı da bir hüner belleyerek…
Suâl: her kim ki kelâm eylenen nesri nâlakayt ama liyakatine berdâim olarak zuhûr ile idrak eyleye, hâli nice olur?
El cevâb: hıfz-ı sultaniden dem im amı küfr ile tenzih etmeye cür’et ile nesri okuyan zatın berdevam gusl ile ıslana ve dahi ardından da kelime-i şehadete zûhur ola! Aksi olunmaya!
Malûmu âliniz akis, bir tezâhür olub bu tezâhür tecriden kimse muaf tutulmaya. Ben dahi nesri ikrâ eyledükten geri gusl ile ıslanarak ve daiminde de kelime-i şahadet ile kendimi dine hicret eyledim. Kaldı ki; nesir salya sümük hoca efendi daimizi yaratıcısından ayırmaya tenezzül buyurmaya ve dahi her ikisini de kesin ve keskin kelâm ile düşman olarak suna… haricen, hükümetleri, iktidarı ve muktedir olanı birbirinden ayırmaya cür’et ile bu kelâmın müellifi kendini gâipten ve dahi ecinnilerden ikrâm ile ihtidâm eylediği zannı ile kafası uçurulması dinen mekrûh ola!
